21 Ekim 2010 Perşembe

birazdan

birazdan atacaktı kendini
bir virgülün kuyruğundan...
düşerken aşağı bakacaktı
yukarı akacaktı yeryüzü,
gözlerinde kanatlanacaktı ..

çocukluğunun uçurtması
çarpacaktı birden
tutundum sanıp
uçurtmanın kuyruğundaki hayallere dalacaktı,
kendinden düşerken içine bakacaktı,
yüzüne akacaktı içyüzü,
gözlerinden taşacaktı.

soğuyan düşyüzünden kuşlar göçerken ,
anıların bir sokağında karşılaşacaklardı
gölgelerinden kanatlar yapıp
kendine takacak
ilk defa söylenen bir şarkıya
yeniden uçmanın yollarını bulacaktı ...

18 Ekim 2010 Pazartesi

söylenmeyenlerin rengi..

dünya gözlerini açtığında
o sessizce ağaçları boyuyordu
düşen yapraklardan yaptığı renklerle..

düşmeyen yapraklar gibiydi söylenmemiş sözler,
toprak beklerdi
yaprak tutunurdu dala
rüzgarın son nefesinde düşerdi..

sararmış sözlerin suskunluğu
savrulurken toprağın kucağında
dünyayı uyutan çocuğun elleri
tutardı yaprağı bir kelebek gibi
ve ellerinde izi kalırdı
söylenmeyenlerin rengi...

3 Ekim 2010 Pazar

son uçuş notası ..

dalgaları zihinde akıp giden bir nota gibi,
sürüklendi tek bir kelebeğin gölgesi
avuçlarına..
çırpınan kanatları çarpmaktaydı
ellerinin duvarlarına.
aralıktan içeri dolmaktaydı hava
açılan parmaklarından kanatlar sızıyordu dışarı.
gövdesi kamaşıyordu bir ağacın,
yapraklarıyla kapıyordu kendini,
hışırtısı kelebeğin kanatlarına değiyordu.
istridye kabuğu avuçlarında .
bir 'son uçuş' şarkısı çalıyordu .
başını yukarıya kaldırdığında,
verdiği nefesle açtı avuçlarını.
en az dünya kadar yaşlıydı
ona ulaşan ilk nota..

1 Ekim 2010 Cuma

kör, sağır ve yalnız

Derler ki , 'Kör ' , 'Sağır' ve 'Yalnız' üç çobanmış , Kaf dağlarından birinin tepesinde düşünce sürülerini güderlermiş .
'Kör' çobanın kimselerin bilmediği kendi renkleri varmış, bir tek o görürmüş , anlatırmış 'Sağır ' ve 'Yalnız' çobanlara. 'Sağır'ın kendi sesleri varmış yalnızca, 'Kör'ün kendi içine bakan gözlerindeki hayali anladığını sanarmış. 'Yalnız'ı bir tek kör görebilir , 'Sağır' duyabilirmiş , o ise kendi sözlerini büyütüp , kuşa çevirip , salıvermekteymiş ufuklara ..

28 Eylül 2010 Salı

tesadüfen planlı

'konuşurken gittiği yerden kelimeler getiren'di adı,
'bilmediği kendi'nden bugüne sözler fısıldardı.
'durduğu yerin misafiri'ne şeker kutusunda bir 'yol' uzatılırdı
önce gözler bakar, sonra kutunun içinde parmaklar 'bir yol' arardı
aynı pakete gizlenmiş yolların içinden
seçilenin adı 'tesadüfen planlı'ydı.

26 Eylül 2010 Pazar

merdiven

hiçbir yere götürmeyen bir merdivenin
tasarlanmamış sonunda
sırtımı dönmüş
kendime
tırmanıyorum..

23 Eylül 2010 Perşembe

her / hep / hiç

'her' 'hep' 'hiç'
döne döne döne
'her' hale
döne döne döne
'hep'si
döne döne döne
'hiç'e ..
söne söne söne
'iç'e
düşe düşe düşe
'ateş'le
pişe pişe pişe
'hep'e
döne döne döne

22 Eylül 2010 Çarşamba

tutulma

dil her yöne dönerken
biri tuttu
sözlerin kemiğinden


dünya tuttu zihnin nefesini
ses dalgalandı dil kıvrıldı
tutuldu yazıcı parmaklar
düşünce söze evrilirken

algı

koşan yerden yükseldiğinde
iki adım arasında
kolları açıldı zamanın
havada kaldı koşan
düşüncelerin uzattığı o bir 'an'da
yerçekimi yenik düştü
algıya

18 Mayıs 2010 Salı

aynada...

uyanış başlasaydı 'insan'da ;
yalnız kendini değil ,
kendini yalnız görürdü
aynada...

12 Mayıs 2010 Çarşamba

ayakta kalır

güneşin altında kalır düşünce;
sözlerden şemsiye açılmayınca..
o an bir karga güler
üstünden 100 yıl geçmiş bir şakaya.
ayak takılır gerçeğe
ayakta kalır dışına açtığı gözleriyle
bakarsa içine...

bardaktan.

bardaktan taştı yağmur
sen gözlerini doldurunca
ufuk çizgi çekti kaşlarına
ben gözlerine bakınca
aldım sözlerin içinden sesini
bardaktan yağmur taşınca
doldurdun gözlerini
umut kalem tutunca
silmedin harflerimi
bilmeden yanlış yazınca..

7 Mayıs 2010 Cuma

salıncak..

düşünce öykününce gerçeğe
yenildi somut bir gölgeye
insan tuttu gölgeyi
tutmasa yaşayamaz sandı

bir salıncak kurdu hayal
insan atladı
tuttuğu ipleri gerçek sandı

insanın kalbi yuvarlaktı
yerçekimine yenik düştü dünya
insan ona bir masal anlattı
bir çocuk duydu gerçek sandı

masal çocuğun gözlerinde canlandı
sözler dünyaya yuvarlandı
çocuktan koptu rüya
yeni bir evren yarattı
biri anlattı insana
insan tutmadığını masal sandı

30 Nisan 2010 Cuma

yerinde hiç yerli olmayan bir sessiz

sesler çarptı mı diline ?
bir tutam anladın
bin tutam anlattın ve
bir göz gördün
dilini döndüren bir sessizi;
hiç yerli değildi yerinde..

dil, dönerken
dişlerin ısırdı mı,
sana yabancı sesleri?
kulakların isyancı gibi
anlattı
duymak istemediklerini..
yerinde hiç yerli olmayan bir sessiz
senden uzaklaştırdı kelimelerini..

29 Nisan 2010 Perşembe

bi şapşaldı...

uçaklar, mavi göğe beyaz izler çizerlerdi
bi şapşaldı gülümseyerek düşlerdi..
üzerinde duygu izleri olan elbisesi
ceplerinde umudun misketleri vardı..
düz yolda gelmeye görsün heyecana
yıldızlara basar, ayağı kayardı
yeni boyanmış bi duvara yapıştığında yüzü
burnu bu işten nasibini alırdı ..

başka bi şey düşünürken
düşmeyen var mıydı? şaşardı..

kırmızı bi burunla yürürken
aldırmazdı..
kalbinde asılı çiçeği koklardı..
çiçek kırmızıya
burnu çiçeğe boyanırdı..

28 Nisan 2010 Çarşamba

sen o diğer çocuk musun?

sen o diğer çocuk musun?
gözleri çaresizlikten gülerken
kalbini susturmuş..

sen o diğer çocuk musun?
suçu olmayanlar için küçümsenen
ve hayat hiiç de umrunda değilmiş gibi
gülümseyen ....

sen o diğer çocuk musun?
sevilmedikçe
sevgi beklemeyen ...

sen o diğer çocuk musun?
kendine uzak olana uzaktan bakan
yakına gelemeyen
fark edilmeyen ...

sen o diğer çocuk musun?
yarışlarda arkada bırakılan
ve büyüdüğünde
engelleyenlerce suçlanacak olan..

sen o diğer çocuk musun?
kanatlarını koparan ellerin
seni sevgiden okşamadığını anlayan
canı yanan, susan, sustukça susturulan
canı yanan..

sen o diğer çocuksun
acısı duyulan, unutulan
kopmuş kanatlarının üstünden
kirli ayakkabılarımızla yürüdüğümüz
o diğer çocuksun
gözlerinin içine bakarken üşüttüğümüz..
o diğer çocuksun
karlar altında çırılçıplak yol kenarına bıraktığımız
kalın paltolarımızın içinde donmuş kalplerimizle
yanından geçerken
ellerimizi ceplerimize sakladığımız...

sen o diğer çocuksun..

20 Nisan 2010 Salı

balerin

balerin;
üçe kadar sayacaktı ki..
saydı ondan önce birileri.
uçurumun en ucunda
sol ayak parmağının ucunda yükseldi
gövdesiyle öne eğildiğinde
iki yana açtığı kollarıyla
dünyayı dengeledi..

14 Nisan 2010 Çarşamba

özgür kuş..

'an'lardır yolcuydu
denizden çıktığında
ıslak ayaklarına vuruyordu sahilin kumları
güneş alnını kokluyordu şimdi
yanan yüzüne dünya ayna tutmuştu
derin bir nefesti aldığı..
toprağa bastırdı ellerini ve dizlerini
toprak, içine çekti parmak izlerini
çiçeklerin yapraklarında yansıyorlardı
düşünceleri..
yeni kuruyan saçlarından bir damla düştü
kalbinin tam ortasına
ve uyandı düşleri...
kendine sokuldu baktı ve anladı
parmaklarına bağladığı kuşu sevdi
ve çözdü ipleri..
'kuş' özgürdü
kanatlarında çırparken geçmişi
bir saç teli kalmıştı tüylerinin arasında
onu gideceği yere kadar uğurlayacak söylenmemiş bir sözdü
kuş, uçacak, uçacak , uçacak
ve yeni düşler kuracaktı şimdi..

6 Nisan 2010 Salı

gökyüzü gezginleri..

yağmurda yüzünü kaldırdı göğe//
dünyayı gezip gelen damlalara açtı gözlerini//
hangi çıplak ayaklı çocuğun üzerinden geçti//
şimdi gülümsemesinden içeriye sızan //
yaşam yüklü bu gökyüzü gezgini?//
hangi kadın bulut olduğu zamanlarda,//
hediye etti ona gözlerini?//
belki uçakta giden bir hayalperest,//
heyecanlarıyla üstünden geçti..//
gökyüzü gezginleri derdi yağmurlara//
ve açardı gözlerini başını göğe kaldırıp//
bir çocuk, bir kadın ve bir hayalperest gibi..

5 Nisan 2010 Pazartesi

yürüdükçe...

sıkıştırılmış anların içinde
bir tünel açılır sen yürüdükçe..

4 Nisan 2010 Pazar

balıkadam...

kutla kendini küçük çocuk !

kendini kutla !

ve

yaşadıklarını kutsa !

insan bir tek kendini mi görmez,

ayaklarını hayata soktuğunda ?

korkma küçük çocuk !

hayatın derinleştiği yere geldiğinde

bir denizkızı yoksa bile karşı adada,

balıkadam ol ve dal suya !

kulaçlarken yaşam seni,

sen de onu kucakla!

dalıp çıktığın bütünde,

nefesin dalgalara karışarak sana ulaştığında

gülümse balıkadam!

dudaklarındaki tuzlu su güneşle kavrulduğunda ,

kapa gözlerini ve gülümse !

dalgalar kalbini adaya vurduğunda....

2 Nisan 2010 Cuma

manipulasyon

sana bir şekil çizdiler,
büründüğünde kendin olmayana
kabul ettiler seni
görüntün onları anlatırken,
uzaklaştığın kendin sana sırtını dönmekteydi..
ekseninde değişikliğin içindeki kutuplaşması
soğuturken düşlerini
olmadığın şeklin değişkeniydin ....

29 Mart 2010 Pazartesi

emeğin çocuğu

emeğin çocuğu gülümser geleceğe

yarına uğurlar annesi,

kurumuş ellerinde yetiştirdiği bir çiçeği koparır

ve eker saçlarının arasına...

toprak kadar güzel kokar saçları

yağmurda ıslanınca

bugünlerden bir sokak kurulur pazarlarda

tezgahlarda sec sec al yarınların arasında

çocuk, unuttuğu annesi kadar yalnızdır şimdi..

26 Mart 2010 Cuma

küçük adımlar...

küçük adımlar atmayı severdi
herkes koşarken , yürümeyi seçerdi
güneşin kavurduğu bir yaz gününde
ayaklarını buz gibi bir derede bekletmek gibiydi yaşamak..
balıklar geçerdi
ayaklarını çekerdi akıntı, o karşı koymazdı
günün tam ortasında durup beklemeyenlere karışırdı gözleri
düşünceleri onlarla gider,
sözleri kalırdı...

25 Mart 2010 Perşembe

kendine tutunanlara...

yaklaştı kendine korkmadan
yüzyüze baktı kalbiyle aklı
elini uzattı ve tuttu elinden kendini
yürümeye başladığında,
özgürleştiği duygular ayaklarına seriliyorlardı...
yalnızdı insan,
aynaya baktığında kendini bile görmezdi karşısında
sadece umardı bakmayı gözlerinin en içine
cesaret isterdi bu da...
okumayacağı mektupları yazardı insan
koyardı başucuna
uykudan önce kitaplarına dönüşürdü yazdıkları
hayatının bir ucundan bir ucuna..

19 Mart 2010 Cuma

yeşillenen...

kalbinden koparıp attığı çiçekleri ona geri getirdi
solmuş görünümleri arasında
elinin değdiği yaprakların yeşillendiği
bir yerdeydiler şimdi..

geçiş...

kapattı yüzünü
gölgeler kalktı sözlerin arasından
aniden havalanan kuşlar gibiydi düşünceler
söze dönüşmeden dönüyorlardı
oluşan girdabın içinde eski sesler karışıyordu yeniye
ve
bir düşünce ayrıldı sürüden....

16 Mart 2010 Salı

kelebeğin gölgesi

yalnızlığının içinde
en en sessiz odada
kendiyle bile konuşmadığı bir yerdeydi
zamanın gölgeleri bile yok olurken orada
ardında gölge bırakmamaya çalışan
bir kelebek konuverdi
kalbinin ucuna
gözlerini kapadığında
kalbi kelebegin gölgesiydi artık..

9 Mart 2010 Salı

randevu..

güzel bir günün en başında durdu öylece
öyle güzeldi ki gün
başlamaya korktu belki de
korktu da
durdu günün en başında
o gün günlerden 'en güzel'di..
takvim onu işaretlemişti
onunla randevusu vardı 'şimdi'nin
'şimdi', en güzel giysilerini giymiş,
onun için hazırlanmış ,
onu bekliyordu en güzel günün içinde
o ise 'şimdi'yi bekletiyordu
'dün'de kalmış sözlerinden bir demet hazırlıyordu çünkü..
'şimdi'ye hediye..

4 Mart 2010 Perşembe

bakmadıkların

habersizdin
....................
ve öğrenecektin kendini parçalara ayırdığında
sen gözünü kapadığında kurala uymayıp
ayağına düğüm atanları
.....................
dinlettirilecektin
kulaklarını tıkasan da
oyuna dahil ettirilecektin oynamasan da
.......................
sessizliği bozacaktı biri

susacaktın
gözlüklerini çıkartıp sadece
bakarmış gibi yapıp duracaktın
......................
ısrar edeceklerdi
kendi yollarına gitmeği
sana bağlayanlar
.........................
ve sen bağları çözecektin.......

26 Şubat 2010 Cuma

sadece yürüyenlere....

yazmadıklarındaydı aklı
herşeyin güzel olduğu gelmemiş günün kalbinde
atardı umut
herkesin isteklerinin olduğu yerde
güzeldi hiçbirşey istememek
ve sadece yürümek.....

22 Şubat 2010 Pazartesi

kendinsin

dinlediklerinden çağrıştırdığın

'sensin'

duyduklarından ayırdıkların

'kendinsin'

bulduğun bir 'kelime' ayaklandığında

ona karşı gelen 'sensin'

'kelime' büründüğünde anlamlara

en güçlü vurguyu düşünen 'kendinsin'

karşına çıkan resim ne olursa olsun

çizeri 'sensin'

savaşta yenen/yenilen arama

yenen de yenilen de 'kendinsin' ...

15 Şubat 2010 Pazartesi

bilmediğin...

bilmezsin onu
bilmediğin yerlerde unutursun
unut onu unut ki
korunsun
hayallerde açan çiçek
ağlarına yakalandığında gerçeklerin
ağlar başkaları için.....
bir örümcek örer sözlerini
çiçek kapar gözlerini de görür
bilmediğin yerlerde başkadır çiçekler
bilirler ki hayaller gerçeklerin anneleridir.

12 Şubat 2010 Cuma

zamanın bekçisi..

ve gittiginde anılarına
orada yoktun 'sen'
sana olanları 'anlatan' ile 'sen' arasındaki fark
'zaman'ı yaratmıştı sanki
'olmuş'larla 'bitmiş'ler senin 'şimdi'ne uzanırlarken
'zaman' değişen 'algı'ya takıldı
kurguladığı hayata
kendi tuzak kurar insan
ve bilir kilitli sanılan kapıların aralık olduğnu
şimdiden girer aralık kapılardan içeri
orada zamanın bekçisi ile tanışır
konuştukça onunla bir an anlar ki
zamanın bekçisi ile kendinin
aynıdır gözbebekleri...

10 Şubat 2010 Çarşamba

Belgesel Tadinda Insan Manzaralari .. Chapter 1 ..

Yeni Toplumda Belgesel Tadında Insan Manzaraları...

giysilerimiz değişti ilk insan gibi giyinmiyoruz artık.. Bir fark var yürüyüşümüzde, ilkçağlardan farklı olarak koşarcasına hareket etmiyoruz avlarımıza.. Şimdi spontane hareketler çağı değil....
''yaşmak için öldür'' felsefesi de elbise değiştirmiş gibi..Yerini meyve veren ağacı taşlama, kişisel taktiklerle yalnız bırakma, mobbing, dedikodu, zarar verme denemeleri almış gözüküyor.. Ve bunda yapan kendini epey de haklı buluyor.. ''Düşene bir tekme vurma'' zaten otomatikleşmiş birçokları için.. Kendi düşmedikten sonra problem yok..
Bir bakıyorsunuz ki bir ''kadın'' , çok güzel giyiminin , fönlü saçlarının , takma kirpiklerinin , topuklu ayakkabılarının , ve manikürlü ojeli tırnaklarının altında , hedefine odaklanmış bir ilkçağ kadınının yokediciliğini taşıyor.. Bir farkla , bunu yaşamak için değil , ''daha iyi yaşamak'' için yapıyor..

8 Şubat 2010 Pazartesi

düşüş (hayat)

hiç sesin yoktu , ağlamadın önce
bir boşluğa düştün uzayda..
doğdun ve yalnız annen vardı yanında
yalın bir düşüş yaşarken,
dünya popona vurdu nefes alman için
acı çekmeliydin önce
ve haykırmalıydın yaşadığını
yayılmalıydı ses dalgaların
onu duyduğunun farkında bile olmayan kulaklara!
çağırmasan da gelirdi annen..
sense , çağırsan da gelmeyenlere odaklanacaktın.
yürüyecektin yolun nereye gittiğini sormadan
ve bir uçurumun tam kenarında duracaktın
yağan ilk yağmurda ıslanacak bir yaprak
onu ilk sen bulup koparacaktın
ellerin yeşillenecek ve koklayacaktın
büyüdüğünden bahsedip ,
unutma oyunu oynayacaktın yaprakla
sen unutmuş gibi yaparken , o sende bıraktığı kokuyu unutmayacaktı
onu uçurumun kenarında bırakacaktın
sana acı cektirenlerle , senin acı verdiklerin arasında
görünmez baglantı
yine sen olacaktın
buna ''hayat'' diyecekti insanlar
ağlayacaktın....

tüm suç ayakkabı topuğunda ..

senin sözlerine çarptım kalbimi...
komik değil mi ayakkabımın topuğunun kırılması
tam da kalbimi incittiğim anda ?
tutunamayıp yere yuvarlanırken
bana elini uzattığında,
ayaklarıma bakıyordum aslında
yüzümü görmemen için..
sözlerin benden özür dilediklerinde,
gülümseyelim mi birlikte ?
kırılan topuğu atıp , diğer ayakkabı tekini de çıkartıp,
yalınayak da yürürüm ben seninle ...

6 Şubat 2010 Cumartesi

kucaklaşma

konmayan kuşlar, ağıt yakmazlardı yorgunluğa,
o ise tırmanırdı..
tırmandığı dağlarda tutunduğu taşlar vardı ondan küçük .
ondan güçlü olmalıydılar ki
tutarlardı onu rüzgarlarda.
başını çevirip aşağılara baktığında ,
yukarı kalkardı ırmaklar
otların kokusu gelirdi burnuna
yorulsa da konmayan kuşlar
gözlerinin içine bakarlardı
bir bulut geçerdi güneşin içinden
yüksekliğin sessizliğinde kalp kulakta atardı
bir nefes bir ömür gelir anlardı
onu şimdi ayakları mı elleri mi taşırdı?
elleri büyük müydü dağlardan da dağları tutardı taşlarından?
ya da taşlar mı tutardı ellerinden
aralarından çıkan çimenler ipliklerdi şimdi
hayatla arasında bağ
öyle ince ve öyle güçlüydü ki ölüm gibi
konmayan kuşlar anlatırlardı ona
ağıt yakmamanın güzelliğini
bulutların üstüne geldiginde
kına taşlarından kızarmış elleriyle yanan yüzünü avuçlardı
bir yer yatağı kurulurdu doğanın elleriyle
başını yasladığı topraktan
ona sarılmasını isterken
bilirdi bu kucaklaşmanın son olmadığını...

5 Şubat 2010 Cuma

haydi !

haydi gel atlayalım denize!
kapatıp gözümüzü yandaki fabrikanın dumanlarına
bakalım gökyüzüne !
haydi dolaşalım ayçiçeği tarlalarında!
unutulalım arsaların satılık olduğunu
yeni yapılaşmalara..
haydi bak pet şişenin yanında bir kuş var
bize bakıyor
kanadına plastik boya dökmüş çocuklar
yine de uçuyor ..
haydi Galata Kulesi'ne kanatları çarpan martılarla şarkı söyle!
bak kirli hava tek renkli bir gökkuşağı
heryer romantik olacak hava karardığında ve sen
sadece evlerin ışıklarını göreceksin o zaman
ve yakınlarda biryerlerde bir ayçiçeği daha
koparılacak usulca ..

4 Şubat 2010 Perşembe

sus sus !

susadın mı?
sus sus ! bir cocuk agliyor simdi
sen sus o aglasin
ve karsi daglarda sesi yankilansin
o daglardan bir kus havalansin
cocugun gözleri kusun ayaklarina baglansin
çocuk anlatsın gözleri bulutlansın
kuşun ayaklarından damlasın
gözyaşları
karışsın içtiğimiz su kaynaklarına
tüm toprak ve kalbimiz suya kansın..

yüzler

her gelen kendi degildi sanki
girişte paltolarını astıkları yerde
saklanan iç benlikleri de duruyordu
o ise yüzünü bıraktı paltoların yanına
yuvarlak masanın etrafında diziliydiler şimdi
söylenmeyenler görünüyordu ellerinden
söylenenlerin çokluğunda
yokluğu seziliyordu anlamın

28 Ocak 2010 Perşembe

emanet

bir hediye verdi sevdiğine
kucakladığında açıldı paket
hediye uçuşkandı
akılda kalırdı
geri verildiğinde..
hediye eden saklardı sahibi için
kendi gölgesinde
güneşin ışıkları değemezdi
bir sırdı
verilen
sevenden sevdigine
leyla'dan emanet

27 Ocak 2010 Çarşamba

kayıtsız..

kaydedip kayıtsız kaldıklarını
kaybetti kayan yıldız anılarını
tek hatırladığı bir ışımaydı artık

üzüntüsünü durdurduğu o çığlık çığlığa zamanların
doğumlarını görmüştü
gülümsediği olmuştu
ağlamayı yakıştırmadığı aynalara
bakamadığı olmuştu
duygularının mesajlarına ..
konuşamadığı olmuştu
acılarını bir fal gibi kapatıp
kahkahalara açtığı olmuştu..
kendine kayıtsız kaldığı günlerin
çığlık çığlığa doğumlarında..
sustuğu olmuştu..

ben & sen

küçüktü 'sen'den
küçülürdü isteyerek
gördüğü çoğalarak
büyürdü
gizleyerek derdini
sardığı sen olurdu
'ben' küçülürdü
'sen' büyürken
yürüyen bir
'can' olurdu
vererek çoğalttığı
bir 'ben'
çok 'sen ' olurdu...

yumak

Bir suclu listesi olustur kendine
Başına gelenlere senden başka kimler suçlu?
Biliyorsun sabitledin fikirlerini
Ve yumak yaptın kendi bedenine
Zihnini….

24 Ocak 2010 Pazar

ses

Dünyaya sahip olmak isteyenlerin arasında
Konuşan neydi?
Kimseyi duymayan sesler maddeleşirdi
orada
yürek sessizleşirdi

Bekliyor muydu?
Bulacağını bilmediği şeyi
Hiç sormamıştı kendine

Kendini bıraktığı yerde unutmuştu

Katılıp döngülere eritmişti özünü
Bütün’ler ayırdı onu parçalara

Yokluk ıslık çalıyordu gelmek isteyenlere
Varoluşun sonunda
Belirsiz silueti çağırırken
Bozuk bir aynadan
Dünyanın görünmeyeni yansıyordu
O bir öz olmaktan kopup gelirken buralara
Duyamıyordu ardından ona yetişemeyen sesleri

Varlığını hiç bilmediği bir ses
Çekti onu kendine
Bildiklerini anlatıyordu bilmediği şekilde
var edivermişti onda kendini
tek duyduğu ve dinlediği o sesti şimdi

15 Ocak 2010 Cuma

kanatlanan

Ufuğa çizgi çizenler vardı
Bir de o çizilenleri silenler
Silerlerdi
De var ederlerdi umudu
Ufukta
Güneş doğana kadar
Bir kuş beklerdi
Kanatlarını çırpmadan
Güneş bunu bilmezdi
Bilmezdi de gelirdi
Vakti gelince
Kuş güneşin ilk ışıklarında
Çırpardı kanatlarını
Işık hızı gözlerinden dünyaya yansırdı
Kuş dünyayı farklı mı görmeğe başlardı şimdi
Yoksa ışıkta farklılaşır mıydı dünya
Güneşin ışıkları kuşun tüylerini ısıtırdı
Zamanı gelmiş bir tüy düşerdi kuşun kanadından
Güneş kuşu ısıttığını bilmezdi
Bilmezdi de ısıtırdı
Anlatılmayan masallardan birinde
Ufuk çizgilerini silenler vardı
Güneş doğana kadar bir kuş beklerdi orada
Kanatlarını çırpmazdı
Çıplak ayaklı bir çocuk
Ufka kadar koşabileceklerini söylerdi
Ayaklarına
Umutları ayaklarını taşırdı
Çocuğun yumuşak ayakları
Taşları ve çimenleri okşardı
Zamanı gelmiş bir tüy düşerdi kuşun kanatlarından
Ve çocuğun ayakları kanatlanırdı ..

uğur böceği ve zaman

Bir uğur böceğinin kanatları hareketlendi şimdi
‘uç uç böceğim’ şarkılarıydı söylenen
Konduğu parmakta gezinirken
Aradığı izlerdi
Geçmişten geleceğe
Başkalaşmıştı
Küçük bir nasır ısıttı böceği
Hikayesini sordu
‘Zaman’ dedi nasır
Uğur böceğinin kanatlarında
Anlaşılmazdı zaman
Bir kanat çırpışı kadardı
Yaşam

13 Ocak 2010 Çarşamba

vazgecilebilen

Susmak
İçinden konuşmaktı biraz da
Elleri tutuşurdu
Buz tutardı avuçlarında
Yalnız yürürken
Saklanırdı kendine
Vazgeçilebilen
Vazgeçilebilen olurdu
Sustuğunda
Ayak sesleri
Kalbinden duyulurdu
Yağmura yakalanırdı
Düşündükleri
Islandıkça ağırlaşırdı
Elleri tutuşurdu
Buz tutardı avuçlarında
Da soğutamazdı
Susmak
İçinden konuşmaktı biraz da

10 Ocak 2010 Pazar

çiçeklere...

Çiçeklere…

Kaldırdı başını göklere
Bu bir yakarış değil
Başkaldırıştı
Yoksa kirli ellerden korkulmazdı
Umutlandığı yerlerde
Açan çiçeklerle kucaklaştı
Kanıyordu bazıları
Bazıları yaralıydı
Korkusuzca akıttıkları özlerinde
Bitmeyen bir sevgi vardı
Türleri farklıydı çiçeklerin
Özleri tekti
Çiçekler de kaldırdı başlarını
Bu bir başkaldırış değil
Vicdandı
Elele tutuşmak için
Yaprakları uzatma zamanıydı

8 Ocak 2010 Cuma

kendine Tanrı secenler

Kendine Tanrı seçenler
Yaşar bu kentte
Hayalsiz bir gemide bekler Tanrı figurleri
Korkular denizinde ilerler
Bir ileri bir geri

Düşünmek yok
Her şeyin sebebi hazır
Sığındığın bu gemi
Ve kendin için yarattığın Tanrı figurleri
Rahatlatırken seni
Beyninde başlayan uyuşma
Ve kamaşma gözlerindeki
Seni sana kapatırken
Bastırır ve suçlarsın
Kapandığın yerden sana seslenen içsesini

Aramazsın artık
Rahatladığın kentin yokuşu
Durur öylece el değmeden
Gerek duymadığın seslerden
Rahatsızdır kulakların
Kaparsın
Hayalsiz gemiye artık hayal atamazsın

7 Ocak 2010 Perşembe

durdurdu

DURDURDU

Durdurdu içinden geçenleri
Bir öğleden sonra
Açık bir gökyüzünde
Kayan bir yıldızı
Hiç kimse görmedi

Duranlar
Gidenleri görürdü de
Gidenler duranları
Fark eder miydi ?

Lhasa için …

6 Ocak 2010 Çarşamba

Egitimde Kast Sistemi

EĞİTİMDE KAST SİSTEMİ


Caliskan bir cocuksaniz , bir de dogustan bir bilinclilik sansina sahip olduysaniz, ailenizin sartlari ne olursa olsun gelecege dair bir guven tasiyabilirdiniz icinizde. Okuyarak biryerlere gelebileceginize inanirdiniz , koyunuzdeki okuldan aldiginiz egitimle , gireceginiz MEB sinavinda umidiniz daha fazla olurdu..
Hala sartlarini zorlayan ve bunu basaran cocuklar var, ancak bu cocuklar gercekten bir mucize yaratiyorlar ve ustun zekalarindan dolayi bunu basariyorlar.. Yoksa ortalama bir cocuk , sadece calisarak ve simdiki okul sisteminde sinif sayisi cok , ogretmeni az bir ortamda bu sansini bastan kaybetmek uzere basliyor okul hayatina...
Bugun ekonomik duzeyi iyi durumda ailelerin cocuklari ise, ozel caba ve imkanlarla , bu firsati hazir olarak elde ederken , Turkiye’nin ucra bir kosesindeki bir cocuk buyuyene kadar kafasinda buyutecegi sorularla yasiyor.. belki de bilmiyor bile, rekabetin ne buyuk , ucurumun ne kadar fazla oldugunu..
Maddi olanaklariniz varsa, ‘tıp’ bile okuyabileceginiz bir ülkede bugün , olanaksızlıkların icinden geliyorsaniz , o olanaksizliklari degistirme ve duzeltme sansiniz giderek azaliyor ve ‘sosyal fark’ giderek buyuyor.
Eger bir toplumda , o toplumun egitim kurumlari her cocuga esit bilgi ve egitim imkani sunmuyorsa , bu o toplumda gizli bir kast sistemi yapilanmasi oldugunu gosterir ve bunun olusturdugu kisirdongude , kast siteminde alt sinifta birakilanlarin ofkesi , cigligi , umutsuzlugu giderek artar. Gorunen o ki kast sisteminin tepelerindekiler hallerinden memnun ve bunun degismesi islerine gelmiyor , vicdanlari da en ufak bir soru isareti barindirmiyor .. Insanlari otekilestirip , gelismisligin disina itip , sonra ‘oteki’diye nitelendirmek ve ‘oteki’ birakildiklari icin o insanlari suclamak.. hangi gelismisliktir sormak istiyorum ?

3 Ocak 2010 Pazar

vazgeçenlerle kazanma tutkunları

vazgeçmişlerle kazanmak için herşeyi yapanların öyküsüydü
her gün yeniden yazılan..

vazgeçmişlerin kapattığı defter
kazanma tutkunlarının rüzarında açardı yapraklarını
umursamadan..

vazgeçenler bilirler de ondan mı geçerlerdi
gücün getireceklerinden ?

defter yazmaya başlardı
kazanma tutsaklarının kaybedişlerini
kendilerini
ki onların kalpleri vazgeçmişti
ellerinden..

acıyı sattıkları yerde
tutsak yaşardı onlar

orada kazandıklarını sandıkları yerde
bir sandık açılırdı
içinden saçılandan insanlık utanırdı

sandıktan uzaklarda
yalnız vazgeçmişler
yalnız onlar
vardı ve toprak kokan elleri
güneş yanığı yüzlerinde
insanlığı
saklarlardı
arayanlar için..