26 Aralık 2009 Cumartesi

sıkışmış

kelimelerle oynardı
hayatla başedemedikçe
bir kaçış bulurdu
tavşan deliği bir kelimenin içine atlardı
kelime bir dünyaya dönüşürdü
herkes için farklılaşan anlam kıtaları
vurgu dalgalandırırdı denizleri
o koşardı
volkanlara
sıkışmış binlerce duyguyu
geçmişten gelen kelimeleri ve kendini
patlatmaktı görevi

yokmuşcasına....

sadece kendine anlattığı masalları vardı
bir varmış bir yokmuşcasına
hayattan kopardığı
pamuk prensesin elmayı ısırdığında
daldığı uykunun büyüsünü bozduğu
bir kibritçi kız vardı prens beklemezdi
pinokyo burunlu insanlar
geçerdi önünden
kibritçi kız umursamazdı
açlıktan veya aşktan ölmek arasında
fark bulunmazdı

20 Aralık 2009 Pazar

mutluluk denemeleri

dener insan
mutlu olmayi
ona en kolay gelen
en zor yerde
nedir mutlulugu kalici
insani yapici kilmayan ?
her mutlu oldugunda
mutsuz olan insan
doymaz mutsuzluga
dener ve yine dener
mutsuz olma yollarını
sahip olmadiklarinda
onu orada hersey bekler artık
mutluluktan baska

18 Aralık 2009 Cuma

akıl

'akıl'dı adı
düşüncenin ellerinden
bazen uçar
bazen konardı
bir uçuş anında
bazen
düşünce kanatlanır
aklı yakalardı
bir dönüşüm
bir birlikte kanatlanma başlardı
hiçlikle varoluş arasında
sonu başı olmayan bir yerde
bildiklerini bilmedikleriyle
karşılaşırlardı
'kalp'te bir göz açılırdı
'akıl' anlamaya başlardı...

15 Aralık 2009 Salı

kelebek

düşüncendeki öykün
mümkün
bir diyarda yalnız dolaşan iç sesin
şimdi senden özgür
yoluna tutsak
bir kelebek gibi
güneşe adak....

14 Aralık 2009 Pazartesi

bir yaprak

kendine bir sonbahar yazdı
sararmış duygularını
kurumuş yapraklar gibi
döküverdi
yerlere

sonra koştu
topladı yerden onları
üzerlerine geçmişin kokusunu sürüp
yürek defterinin arasında saklamalıydı

en neşeli olduğu
ve her şeyi unuttuğu bir gün
defteri yeniden açacaktı
kıyamadığı eski duygularını
koklayacaktı
başını koyacaktı defterin omuzlarına
uzanacaktı derin hatıralara
ve belki unutulmuşların arasında
bir yaprak olacaktı..

11 Aralık 2009 Cuma

diğer katman

bükebilir misin karnını zamanın sonsuzluğuna?
içerdeki bebek sensin yine
bir uzay boşluğu hissiyle
uzağa fırlatabilir misin kendini
bugünden ?
daha kurgulanmamış başka bir dil
oluşmamakta sensiz
o diğer katmanda
bilmediğin dili bulmayı isteyebilir misin?
kendine ve hiçbirşeye isim koymadan
bükebilir misin dilini
yeni anlamlara?

10 Aralık 2009 Perşembe

kalıp

görecekti
kendini öteki diye nitelendirdiğinin yüzünde
bakmasını bilseydi
insan'a içerden
bilecekti
kendini hiç sorgulamadığını
kalıp kareketlerin içinde
bulacaktı yaptıklarını
düşünebilse
kabul edecekti
insanı olduğu gibi..

kelimelere tutsak

kelimelerin hayata döküldüğü yerde
tam da orada
durmuş bekliyordu ...

insanlar kelimeleri topluyorlardı
sevdikleri, sevmedikleri
amaçları , kendileri için

o ise hareketsiz
kelimelere tutsak insanların arasında
susarak
bekliyordu...

9 Aralık 2009 Çarşamba

şans

güzel bir müzik çalıyordu/
yeni doğan günün ilk çığlığı gibi /
papatyalar topluyordu güzel kalplerden /
umutlar ekmişcesine /
geçtiği yollarda /
selamlaştığı tüm güzel insanlar gülümsüyordu her an /
mucizevi bir düşün içinde/
şans vardı/
güzel bir müzik gibi/
sarıyordu yolları /
yollar da şansla dans ediyordu /
ve işte onun şarkısıydı çalan

7 Aralık 2009 Pazartesi

soru & cevap

Soru neden sorulduğunu sordu ? Cevabı var etmenin ön koşuluydu sormak. Cevap ise birden fazla cevaplardan oluşmalıydı ..

Sordukça yeni bir cevap bulunmalıydı ve her cevap öyle yaratıcı olmalıydı ki ; başka bir cevap olasiliğini yok etmemeliydi.

Insan ancak böyle tartışabilirse kendiyle uzlaşabilirdi.. Bu bakış sonsuz kapı olanaklarıyla duruyordu insanın karşısında. Her kapı yeni bir dünya demekti . Ve tek anahtar da farklı düşünebilmekti.

İnsan başta farklı görünen , ama zamanla kalıplaştırdığı cevaplarıyla kendini kısıtladı . Hayal gücüne ve anlayışına getirdiği sınırlamalar aslında onun yaşamını daraltmaktaydı.

Doğamamış her soru & cevap bir anlam kaybıydı yaşamının avuçlarında. Ve bunu anladığında insan, hiç yaşamamış, hiç konuşmamış, hiç dinlememiş, hiç düşünmemiş hissedecekti....

3 Aralık 2009 Perşembe

DÜŞ

buradan geçmiş çocukluğum az önce /
özür diledim /
görmemişim /
öyle dalmışım ki /
bir hayatı yaşadım ve geçti sanki/
düşümde

Atatürk'ün Gözleri

saat 9'u 5 geçe gözlerini kapadığında ,
BEN açtım gözlerimi /
Bana bıraktığın SÖZlerini /
ANLADIM/
ve INSANI sevdim
SENİN de sevdigin gibi..

varoluşunun anahtarı

Gözbebeklerin susmus/
kendiliğinden/
üretmeyen bir gölgede/
parlamadığın görüntün/
artık anlatmıyor seni/
Sus/
Söyleme ayağına neler dolandı/
onlar varolusunun anahtarıydı

Unutulan Çocuğa

ictigim kahvenin sıcaklığı /
ulaşmaz sana /
ulaşır mı hiç çocuk? /
her sen boşluğa yutkunduğunda /
ben yutarım senin yerine/
doyar mı karnın?
doyar mı karnın?/
ben doyduğumda?/
doyduğumda hemen unuturum seni çocuk!

yol

Yolunu aradım /
insan olmanın /
bulamadığımı bilirim /
her yeni yolda /
biraz daha eksilirim /
iyileştiremediğim her şeye suskunluğumda..

EL

'insan'a uzatır mıydın elini ? /
tarafsız olur muydun? /
bir bilge gibi /
anlar mıydın 'insan'ı /
o kendini anlamadiginda ..
bulur muydun bir yolunu ? /
sadece 'insan'ın tarafında kalarak /
anlatabilir miydin ona kendini ? /
bir bilge gibi /
içten ve içerden..?

soğuyan sözler

Bir miydik hepimiz ? bir hepimiz türküsü söylenirdi ağaçların yapraklarında..
kimlerdi bu hepimiz ? ya da kimler değildi? düşüncelerimiz nerede aynı kalır ve nerede değişirdi ?
bir tartışmanın dışından bakan gözle , içinde kalan göz aynı şeyleri görebilir veya söyleyebilir miydi?
insan kendini nerede yalnız bıraktı?
hareketleniyor sözler .. kulaklara temas ettiğinde bir sıçrama yaratan sesleri arıyor insan.. sırf kendi iyiligi , sırf kendi iyiligini düşünen insan neyi kazanır en sonunda ? kendini kaybetse bile..
iyi sözler söylerdi insan , kendini dahil ettigi toplumlara .. o topluluklarda bulaşan hareketler vardı iyilikle başlayan .. bir olmanın türküsünü söyleyemezdik .kendimizi var etmenin , kendimiz gibi olmayani yok etmekten gectigi yanilgisiyla..

2 Aralık 2009 Çarşamba

Gülerdi

Gülerdi ,
gizlediginde gözyaşlarını ,
silerdi ,
yanaklarında gökkuşağı açardı güneş onu gördüğünde ,
kaçardı tutsak gibi kelimelere.

Değerdi
hüznü gülümsemesine
sürerdi martılar kanatlarını özgürlüğe
sıcaklıkları yüklenirdi bulutlara
damla olup yağardı gözlerinden
tutunamaz gibi hiçbiryerde..

1 Aralık 2009 Salı

RÜYA'da..

Uyudu
UyANDı bir RüyAYA..
Rüya onu görmeğe başladı..
onu ve DÜŞüncelerini
Düşünceleri rüyanın gözlerinde
yeniden CANlanıyordu
'şimdi' yoktu burada
başı ve sonu olmayan bir değişimler bütünü
ayıklıyordu düşüncelerindeki merkezi
çok-merkezli anlatı
sahneleniyordu her an ve her yerde
bulanıklaştıkça daha net gördü rüyayı
oradaydı
masalın içinde bir masal
içiçe geçmiş masallar
aynalar vardı
uyandığında hatırlar mıydı?
aynadan yüzüne baktığını
ve tanıyamadığını..

kaybolan kahkahalar..

Güldüğümüz akşamlar vardı..
Bir ' Hababam Sınıfı' dolardı evlerimize ki , ne dert ne tasa kalırdı , çocukluğumun o hatırlanılası günlerinde..
Güldürürken ümitlendirirdi o ' Hababam Sınıfı' hikayeleri ve karakterleri bizi , şimdiki zaman komedilerinden çok uzaktı..
Bir masal anlatırdı bize Inek Şaban, Güdük Necmi ve arkadaşları, öyle bir masaldı ki gerçek olmasını dilerdi yüreklerinde her çocuk. Her çocuk okula gittiginde bir ' Hababam Sınıfı' hayali kurardi...
Bir ' Neşeli Günler' vardı ki, 'Münir Özkul' babamızdı , 'Adile Naşit' ise annemiz, içimize bir huzur gelirdi her izledigimizde..
O günlerin çocukları olarak bu seslere, görüntülere, duygulara ulaşmış olmamızın bir şans olduğunu hiç düşünmezdik belki de..
Bizleri mutlu ederek güldüren ve bizlere dostlugu insanligi anlatan bunca oyuncu, komedyen , yapimci vardi ekranlarimizdan evlerimize konuk olan..
Şimdilerde cocuklari güldürmek için çok daha pahali efektler kullanilsa da, o komedilerin cogunda bir bosluk , izleyiciyi yalniz birakma, o 'an' güldürme amaci yogunlukta.. O an katila katila guluyorsunuz , ama bir sure sonra 'Adile Nasit'in zamanda dalgalarla yayilip kaybolmayan sesini duydugunuz gibi , duymuyorsunuz bugunku komedyenlerin seslerini..
kaybolup gidiveriyorlar, kahkahalariniz gibi...

hayal ve gercek

kaçtığı ANda buldu KENDİni /
iç sesi kelepçelerken belleğini /
bilinci AYAKlanıyordu /
durulmazdı buralarda şimdi...
hayalle dertleştiğinde gerçek, perdenin arkasina gizlenirdi /
dinlerdi iç sesini sessizce /
hayal tutunamazdi hicbiryere ..KENDİ gibi..
tutunamayan hayalin antimaddesi ''gercek'' , gülmezdi /
bilirdi ancak hayallerle gerceklesebilecegini/
veutunurdu hayal edene
hayal ise /
asla tutunmamaliydi gercege /
tutundugu ANda bitecegini bilirdi....
01.12.2009 Istanbul...

Gruplaşmanın Anatomisi

Gruplaştı İNSAN .. diğerini DIŞARDA bırakıp kendi İÇERDE bir YER bulabilmek için..
İNSAN böye GÜÇlendigini düşünürken , grubun dışında kalma korkusuyla tam bir yanılsama içindeydi oysa..
Sırf bu ugurlara , DEĞER kaybına ugramak, acımasızlaşarak DİĞERlerini DIŞlamak , KENDİne yapılsa doğru asla bulamayacagi uygulamalara GÖZ yummak artık otomatikçe yaptıkları olmuştu.
Sosyalleşmenin birilerini sosyalleştirmemeden geçtiği o grup nehirleri , aslında gruba robot gibi dahil olanlari sürükleyip dökmekteydi çöp denizlerine..
KENDİ olmaktan çıkan sadece GRUPta varken VAR oldugunu sanan İNSAN modeli , 'gruplaşma' avramini YENİDEN düşünmeli ve yeni bir ANLAM bulmalıydı.. EN AZINDAN..