15 Ocak 2011 Cumartesi

yolun kapısı / seyyah 2

yolun kapısında güneş seyyaha bakıyordu
önünden gelip geçen insanların yüzleri arşiviydi kapıların
seyyah bir tek kendi yüzüne bakmaktan çekindi
her sokağın başında yeni bir ismi vardı
her sokağın sonunda üstünü çizdiği..
yolları tutulmuş yaşlı bir kadın bakışlarıyla
'çık burdan' dedi
'acele edersen çıkamazsın , hemen çık burdan'
yaşlı kadının hayat çizgilerinin arasına kaçmış süpriz yollara takıldı gözü
içerden biri seslendi ' derinleşiyorum'
derin ama az nefes alıyordu yolları tutulmuş herkes gibi
seyyah
herkes gibi önemli ve kendi gibi önemsizdi
yolaralarında 'çık burdan' levhalarını kendine bırakan bir unutkan,
hatırladığında çıkmayan bir 'inatçı' gibi
derinleştirdi çizgilerini
günekavuşan ellerinde her yeni yolun kapısını açmaktan nasırlaşmış duygular vardı.

9 Ocak 2011 Pazar

yalnızsama

bir yalnızsama kaydı gökyüzünden
tüm gün çimenlerde koşmuş bir çocuğun
günyüzü kokan ellerinde canlanan bahara dönüşürken
bir kadın içine çekti sessizliği bir adamın ellerinden
yağmurun altında gökkuşağının üstünde bir arşe beklerken zamanını
canlanan bahar bir yalnızsama gibi kayıverecekti gökyüzünden
ellerini açması beklenenin ellerine cemre düşecek miydi kim bilir
belki durağında kesinlikle bekleyecek bir çocuk gibiydi yaşam

ayakkabılarıyla konuşan insanlar

yine çatallandığında yollar
asfalta ektikleri umutlar yeşerirken
bazen kendileri ezer onları
ayakkabılarıyla..

ayakkabılarıyla konuşan insanlar vardır
seçilmiş yalnızlıklarında yürürler
bir patika görür diğerleri
onlarsa onlarca patikada kaybettikleri kendilerine öykünürler.

insanların en son sözleri affedilmezken
onlar hiç söyleyememeyi cümlelerle örterler
ağzı kalabalıktır cümlelerin kelimelerle
boşlukta asılı kalır anlamlar
ve hiçkimsenin ortasında yine ve yeniden
yollar çatallandığında
ayakkabılarıyla konuşan insanlar vardır
son sözleri olmayan..

21 Ekim 2010 Perşembe

birazdan

birazdan atacaktı kendini
bir virgülün kuyruğundan...
düşerken aşağı bakacaktı
yukarı akacaktı yeryüzü,
gözlerinde kanatlanacaktı ..

çocukluğunun uçurtması
çarpacaktı birden
tutundum sanıp
uçurtmanın kuyruğundaki hayallere dalacaktı,
kendinden düşerken içine bakacaktı,
yüzüne akacaktı içyüzü,
gözlerinden taşacaktı.

soğuyan düşyüzünden kuşlar göçerken ,
anıların bir sokağında karşılaşacaklardı
gölgelerinden kanatlar yapıp
kendine takacak
ilk defa söylenen bir şarkıya
yeniden uçmanın yollarını bulacaktı ...

18 Ekim 2010 Pazartesi

söylenmeyenlerin rengi..

dünya gözlerini açtığında
o sessizce ağaçları boyuyordu
düşen yapraklardan yaptığı renklerle..

düşmeyen yapraklar gibiydi söylenmemiş sözler,
toprak beklerdi
yaprak tutunurdu dala
rüzgarın son nefesinde düşerdi..

sararmış sözlerin suskunluğu
savrulurken toprağın kucağında
dünyayı uyutan çocuğun elleri
tutardı yaprağı bir kelebek gibi
ve ellerinde izi kalırdı
söylenmeyenlerin rengi...

3 Ekim 2010 Pazar

son uçuş notası ..

dalgaları zihinde akıp giden bir nota gibi,
sürüklendi tek bir kelebeğin gölgesi
avuçlarına..
çırpınan kanatları çarpmaktaydı
ellerinin duvarlarına.
aralıktan içeri dolmaktaydı hava
açılan parmaklarından kanatlar sızıyordu dışarı.
gövdesi kamaşıyordu bir ağacın,
yapraklarıyla kapıyordu kendini,
hışırtısı kelebeğin kanatlarına değiyordu.
istridye kabuğu avuçlarında .
bir 'son uçuş' şarkısı çalıyordu .
başını yukarıya kaldırdığında,
verdiği nefesle açtı avuçlarını.
en az dünya kadar yaşlıydı
ona ulaşan ilk nota..

1 Ekim 2010 Cuma

kör, sağır ve yalnız

Derler ki , 'Kör ' , 'Sağır' ve 'Yalnız' üç çobanmış , Kaf dağlarından birinin tepesinde düşünce sürülerini güderlermiş .
'Kör' çobanın kimselerin bilmediği kendi renkleri varmış, bir tek o görürmüş , anlatırmış 'Sağır ' ve 'Yalnız' çobanlara. 'Sağır'ın kendi sesleri varmış yalnızca, 'Kör'ün kendi içine bakan gözlerindeki hayali anladığını sanarmış. 'Yalnız'ı bir tek kör görebilir , 'Sağır' duyabilirmiş , o ise kendi sözlerini büyütüp , kuşa çevirip , salıvermekteymiş ufuklara ..